herkesin bir şarkısı olmalı

19 Nisan 2013 Cuma

KAYBETMEK VE KAZANMAK ADINA






 kazanan da kaybeden de hep insan oldu.

çoğu kaybeden kopmadı hayattan umutlarından tutundu sevgilerine gülümseyerek anımsadı yaşadıklarını

kazananlar da yaşadı, ellerinde bir avuç kazanç ve insanlıkları ile. Boyun eğerek kazanmak aslında kaybetmek değil miydi?

Bir aydır tekrar bu diziyi izlemeye başladım.Her seferinde  izliyor her seferinde de aynı sahnelere gülüp ,ağlıyor ,özlüyorum.Çağan IRMAK unutmamız için, her zaman geçmişe götürülecek yaşanmış gerçekleri hatırlamamız için öyle güzel aktarmıştı ki bu diziyi.Ama çok oldu bu dizide görüp hatırladığım ve bir çoğumuzun unuttuğu en güzel sahneler.Oysa ki bu dizide gerçek yaşantımız dan alınmış gerçek hikayelerdi.Evet benim istediğim tekrar darbeler olsun insanlar savaşsın katledilsin değil,insanlar birlik olmayı ,sevmeyi ,düşen insanları tutup kaldırmayı,mücadele etmeyi düşünceleri için savaşmayı unutmasın.Nasıl değişti her şey  yok oldu,  insan insanın üstüne basarak tırmanıp yükseklere çıkmaya ne zaman başladıı .

İşte bunlar unutuldukça da kazanan da kaybeden de her zaman insan olacak


Mehmet: Ne yazacaktın duvara?

Yurdanur: ‘Haziranda Ölmek Zor’ 

Mehmet: Hasan Hüseyin şiiri… Duvara bunu yazmakta nerden aklına geldi?

Yurdanur: Fırçayı elime aldığımda burnuma bir leylâk kokusu geldi, ondan mı acaba? 

“sokakta tank paleti 
sokakta düdük sesi 

sokakta tomson 
sokağa çıkmak yasak 

sokaktayım 
gece leylâk ve tomurcuk kokuyor “

Mehmet:
“yaralı bir şahin olmuş yüreğim 

uy anam anam 

haziranda ölmek zor! “
Benim karım böyledir işte slogan diye şiir yazar duvara, anarşik karım benim…

Çemberimde Gül Oya


HAZİRANDA ÖLMEK ZOR    

işten çıktım  
sokaktayım  

elim yüzüm üstümbaşım gazete  
sokakta tank paleti  
sokakta düdük sesi  

sokakta tomson  

sokağa çıkmak yasak  

sokaktayım  

gece leylâk  
                                                                 ve tomurcuk kokuyor  

yaralı bir şahin olmuş yüreğim  

uy anam anam  

haziranda ölmek zor!  
havada tüy  

havada kuş  

havada kuş soluğu kokusu  

hava leylâk  

ve tomurcuk kokuyor  
ne anlar acılardan/güzel haziran  
ne anlar güzel bahar!  
kopuk bir kol sokakta  
çırpınıp durur  
çalışmışım onbeş saat  

tükenmişim onbeş saat  

acıkmışım yorulmuşum uykusamışım  

anama sövmüş patron  

ter döktüğüm gazetede  
sıkmışım dişlerimi  
ıslıkla söylemişim umutlarımı  
susarak söylemişim  
sıcak bir ev özlemişim  
sıcak bir yemek  
ve sıcacık bir yatakta  
unutturan öpücükler  
çıkmışım bir kavgadan  
vurmuşum sokaklara  
sokakta tank paleti  

sokakta düdük sesi  

sarı sarı yapraklarla birlikte sanki  
dallarda insan iskeletleri  
asacaklar aydemir'i  

asacaklar gürcan'ı  

belki başkalarını  

pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim  

dökülüyor etlerim 
sarı yapraklar gibi 
asmak neyi kurtarır 

sarı sarı yaprakları kuru dallara? 

yolunmuş yaprakları 

kırılmış dallarıyla 
ne anlatır bir ağaç 
hani rüzgâr 
hani kuş 
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değil 
asılmamak da değil 

kimin kimi astığı 

kimin kimi neden niçin astığı 

budur işte asıl sorun! 
sevdim gelin morunu 

sevdim şiir morunu 

moru sevdim tomurcukta 

moru sevdim memede 

ve öptüğüm dudakta 
ama sevmedim, hayır 
iğrendim insanoğlunun 
yağlı ipte sallanan morluğundan!
neden böyle acılıyım 
neden böyle ağrılı 

neden niçin bu sokaklar böyle boş 

niçin neden bu evler böyle dolu? 

sokaklarla solur evler 
sokaklarla atar nabzı 
kentlerin 
sokaksız kent 
kentsiz ülke 
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı 
işten çıktım 

elim yüzüm üstümbaşım gazete 

karanlıkta akan bir su 

gibi vurdum kendimi caddelere 

hava leylâk 
ve tomurcuk kokusu 
havada köryoluna 
havada suçsuz günahsız 
gitme korkusu 
ah desem
                                                      eriyecek demirleri bu korkuluğun 
oh desem 
 tutuşacak soluğum
asmak neyi kurtarır 
öldürmek neyi 

yaşatmaktır önemlisi 

güzel yaşatmak 

abeceden geçirmek kıracın çekirgesini 
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak 
ah yavrum 

ah güzelim 

canım benim / sevdiceği
bitanem 
kısa sürdü bu yolculuk 
n'eylersin ki sonu yok! 
gece leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor!
nerdeyim ben 
nerdeyim ben 

nerdeyim? 

kimsiniz siz 

kimsiniz siz 
                                                                          kimsiniz? 
ne söyler bu radyolar 
gazeteler ne yazar 
kim ölmüş uzaklarda 
göçen kim dünyamızdan? 
asmak neyi kurtarır 

öldürmek neyi? 

yolunmuş yaprakları 
                                                             ve kırılmış dallarıyla bir ağaç 

söyler hangi güzelliği?

kökü burda 
yüreğimde 

yaprakları uzaklarda bir çınar 

ıslık çala çala göçtü bir çınar 

göçtü memet diye diye 
şafak vakti bir çınar 
                                                                     silkeledi kuşlarını 
güneşlerini: 

«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, 

 memet!»
gece leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 

üstümbaşım elim yüzüm gazete 

vurmuşum sokaklara 

vurmuşum karanlığa 
                                                                    uy anam anam 
haziranda ölmek zor! 
bu acılar 

bu ağrıla
bu yürek 

neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar 

bu ağaçlar niçin böyle yapraksız 

bu geceler niçin böyle insansız 
bu insanlar niçin böyle yarınsız 
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korku 
kim bu umut 

ne adına 

kim için? 

«uyarına gelirse 
tepemde bir de çınar» 

demişti on yıl önce 

demek ki on yıl sonra 
demek ki sabah sabah 
demek ki «manda gönü» 
demek ki «şile bezi» 
demek ki «yeşil biber» 
bir de memet'in yüzü 
bir de güzel istanbul 
bir de «saman sarısı» 
bir de özlem kırmızısı 
demek ki göçtü usta 
kaldı yürek sızısı 
geride kalanlara 
nerdeyim ben 

nerdeyim? 

kimsiniz siz 

kimsiniz? 

yıllar var ki ter içinde 

taşıdım ben bu yükü 

bıraktım acının alkışlarına
                                                                   3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı  
 şimdi uzakta 

bir kırmızı gül dalı 
                                                                      iğilmiş üzerine 

yatıyor oralarda 

bir eski gömütlükte 
                                                                        yatıyor usta 
bir kırmızı gül dalı 
iğilmiş üzerine 
okşar yanan alnını 
bir kırmızı gül dalı  
 nâzım ustanın 
gece leylâk 

ve tomurcuk kokuyor 

bir basın işçisiyim 

elim yüzüm üstümbaşım gazete 

geçsem de gölgesinden tankların tomsonların 
şuramda bir çalıkuşu ötüyor 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor!